Otizmin Psikanalitik Terapisi: Kısa Bir Not

autism

Psikanalitik terapi, dilin öncesinde var olan duygusal deneyimlerin yani bilinçdışının anlaşılması üzerine kurulu bir yaklaşımdır. Geleneksel olarak konuşma tekniği kullanılır ve psikanalizin kuruluş yıllarında “konuşma tedavisi” olarak tanımlanmıştır. Yani bundan 100 yıl kadar önce sadece konuşan, erişkin bireyleri iyileştirebiliyordu. Psikanalizdeki sonraki çalışmalar ve gelişmeler ise çocuklara, hatta konuşamayan çocuklara yardım sağlayabilecek yönde derinleşti. Bu derinleşmeye önemli katkıyı psikanalistlerin bebeklerle yaptıkları çalışmalardan elde edilen deneyim ve bilgi birikimi yaptı. Bebeklerin ruhsallığıyla çalışmak demek henüz konuşamayan, daha yaşamının ilk birkaç ayında olan bir bireyin zihnine, duygularına ışık tutmak anlamına geldi. Buradan hareketle bir çocuk konuşamıyor olsa da; ısrarla elindeki arabanın tekerleğini döndürüyor, etrafta gördüğü tüm deliklere dokunuyor, ellerini çırpıyor, hayvan figürlerini yan yana diziyor… Neden? Tüm bu davranışlar okunmayı bekleyen şifreli bir mektup, küçük bir bebeğin anlaşılmayı bekleyen ağlama tonları gibi.

 

autism

Otizmin Psikanalitik Terapisiyle İlgili Kısa Bir Not

Psikanaliz, dil öncesi iletişim biçimlerinin anlaşılması ve işlenmesi için derinlemesine çalışabilmeye imkan sağlayan bir yol sunar ve henüz sözcüklerin olmadığı bir evrende; bedenle, ritüelistik hareketlerle ve tekrarlayan davranışlarla sanki sözcüklerle dile gelen bir anlatıyı dinler gibi eşlik edebilmeyi sağlar. Çünkü tüm bu davranışsal, bedensel anlatı aslında iç dünyada olup biten karmaşık duygusal süreçlerin ifadesidir.

Psikanalitik terapi dil öncesi evrenin (konuşma öncesi) izlerini anlamlandırmayı ve bu izlerin çocuğun bugün ki ritüellerindeki, davranışlarındaki  anlamını açığa çıkarmayı amaçlar. Bedenin tekrarlayan hareketleri, bilinçdışındaki duygusal deneyimlerin ifade bulduğu semboller gibi görülebilir.

Freud  insan ruhsallığının köklerinin beden duyumları ve ilksel duygularda yattığını bulmuştur. Otistik bireylerin, özellikle çocukların, tekrarlayan dokunma, sallanma ya da nesnelere olan aşırı ilgisi, bu duyusal dünyanın birer ifadesi gibidir. Psikanalitik terapide, terapist,  bu tür bedensel deneyimleri anlamlandırmaya ve duyusal izlerin duygulanımsal bağlantılarını inşa etmeye çalışır. Terapist, çocuk için duygusal bir konteynır görevi görmek üzere oradadır. Çocuk sözcüklerle ifade edemediği deneyimlerini, terapistin sağladığı güvenli ortamda, bedensel tepkiler ve bazen sessizlik aracılığıyla terapistin çocuğa sunduğu konteynırın içine emanet bırakır.  Bu süreçte terapist, çocuğun dünyasını anlamaya çalışırken orada onun için erişilebilir kalmaya, sağ ve canlı kalmaya devam eder. Oluşan duygusal atmosfer, çocuğun iç dünyasındaki kaosun yavaş yavaş şekillenmesine ve anlam kazanmasına yardımcı olur. Bedensel ifadeler terapötik süreç içinde imgeler (alıcı dil) haline gelmeye başlar.  Zamanla, çocuğun içsel dünyasındaki bu ilkel imgeler sembollere dönüşmeye başlar ve çocuk, bu semboller (oyunlar, resimler, sözcükler) aracılığıyla daha anlaşılır bir şekilde iletişim kurar.

Özetle, psikanalitik terapi, otistik bireylerin dil öncesi dünyalarını anlamlandırma ve bu dünyaya erişim sağlayabilmek için bir yol açar. Otistik bireylerin sözcüklerle değil, bedenleri ve davranışlarıyla ifade ettikleri duyusal ve duygusal dünyaları, terapist tarafından dikkatle dinlenir ve anlamlandırılır. Bu süreçte terapist, çocuğun ya da bireyin içsel dünyasını yavaşça semboller ve anlamlarla doldurmasına yardımcı olur. Böylece otistik birey, ruhsal olarak daha bütünleşmiş ve çevresiyle daha anlamlı şekilde etkileşime girebilen bir birey haline gelebilir.

 

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir