MELANKOLİ

albrect durer

MELANKOLİ

albrect durer
Albrecht Dürer “Wing of a Roller”
Bebekler dünyayı yetişkinler gibi algılamazlar. Onların gerçekliği henüz bütünleşmemiş bedensel deneyimler ve duygular ile kurulur. Dış dünya, yaşantılanan haz, acı, doyum, yoksunluklar yoluyla anlam kazanır. Bu erken dönemde bebek, çevresindeki figürleri birer bütün olarak değil, yaşattıkları duygulara göre parçalı biçimde deneyimler. Psikanalist Melanie Klein, işte tam bu dönemi anlamaya çalışarak, yaşamın ilk aylarında bebek için annenin çoğu zaman yalnızca memeyle sınırlı bir temsil olduğunu belirtir. Meme, bebeğin temel haz kaynağıdır. Karın doyurur, güven verir, yatıştırır. Ancak memenin yokluğu ya da ulaşılmazlığı yalnızca fiziksel değil, ruhsal düzeyde de kayıp yaşantısı yaratır. Bu yokluk bebekte öfke, korku ve haset gibi yoğun duygular uyandırır. Henüz gelişmekte olan ego bu duyguları işleyemezse erken dönem kayıp ve yetersizlik deneyimleri melankolinin tohumlarını atabilir.

Melanie Klein’ın paranoid-şizoid ve depresif konumları, Thomas Ogden’ın otistik-bitişik konumu ve John Steiner’ın ruhsal inziva kavramı, bu kayıp deneyimlerinin melankoliyle nasıl bağlantılı olduğunu anlamada bize rehberlik edebilir.

Paranoid-Şizoid Konum: Kayıp ve Bölünmüş Nesneler

Klein’ın paranoid-şizoid konumu, hayatın ilk aylarında egonun bölme (splitting) ve yansıtmalı özdeşleşim ilksel savunma mekanizmalarıyla dünyayı anlamlandırmaya çalıştığı konumdur. Bebek, annenin varlığı ve yokluğundan kaynaklanan duygusal gerilimi yönetmek için nesneleri “iyi” ve “kötü” olarak kutuplaştırır. Doyuran, sevgi sunan meme “iyi meme” olarak yüceltilirken, kaybolan ve yoksunluk hissettiren meme “kötü meme” olarak algılanır. Kötü memeye karşı yıkıcı fanteziler (onu ısırmak, yok etmek) geliştiren bebek, iyi memeyi idealize eder. Bu bölme mekanizması, kayıp nesnenin tehdit edici etkisini geçici olarak hafifletir. Fakat yoksunluk deneyimi bebeğin başa çıkma kapasitesini aştığında kötü nesne içselleştirilerek kayıp nesneye duyulan öfke, egonun kendine yönelttiği saldırganlığa dönüşür. Melankolide gözlemlenen kendini suçlama, değersizlik hissi ve cezalandırılma fantezileri, bu içselleştirilmiş kötü nesnenin ve cezalandırıcı süperegonun izlerini taşır. Kayıp burada yalnızca memenin fiziksel yokluğu değil, iyi nesneyi koruma çabasının başarısızlığa mahkum olmuş olmasıdır.

Depresif Konum: Kayıp Endişesi ve Yasın Tıkanması

Gelişmeye devam eden bebek paranoid-şizoid konumun kutuplaştırıcı dünyasından çıkarak depresif konuma geçer. Bu konumda, iyi ve kötü yönlerin aynı nesnede, yani annede birleştiğini fark eder. Anne, hem sevgi sunan, doyuran, okşayan hem de zaman zaman yoksunluk hissettiren biri olmaya başlayacaktır. Bu ambivalansın kabulü, duygusal olgunlaşmayı sağlayacaktır. Ancak suçluluk ve kayıp endişesi gibi karmaşık duyguları da beraberinde getirecektir. Bebek, sevdiği anneye yönelik yıkıcı fantezilerinin ona zarar vermiş olabileceğini düşünür. Bu da anneyi kaybetme endişesini neden olur. Böylelikle depresif konum yas tutma ve onarım kapasitesinin geliştiği zemini oluşturur. Ancak melankoli, bu yas sürecinin başlatılamadığı veya kesintiye uğradığı bir noktada ortaya çıkar. Klein’a göre, melankolide suçluluk onarıcı işlev görmek yerine, kendine yönelen yıkıcılığa dönüşür. Kayıp nesneye duyulan öfke ve işlenememiş saldırgan fanteziler, yas tutmayı imkansız kılar. Nesneyi yeniden kazanma veya onarma umudu yitirilir, kayıp suçlulukla birleşerek derin bir hüzün ve çaresizlik yaratır.

Otistik-Bitişik Konum: Temasın Kaybı ve Melankolik Çekilme

Thomas Ogden’ın otistik-bitişik konumu, Klein’ın konumlarından daha erken bir evreyi tanımlar. Yaşamın ilk günlerinde ego henüz oluşmamıştır. İç ve dış dünya ayrımı belirsizdir. Bebek dünyayla ilişkisini tenin sıcaklığı, emme veya kucağa alınma gibi bedensel deneyimler yoluyla kurar. Bu konum, “temas” ve “yüzey” gibi duyusal deneyimlerle şekillenir. Melankoli bu konumda temasın kaybıyla bağlantılıdır. Annenin yokluğu, yalnızca fiziksel bir kayıp değil, aynı zamanda bedensel ve duyusal sürekliliğin kesintiye uğramasıdır. Bazı melankoli tablolarında gözlenen sessizlik, hareketsizlik ve dış dünyayla bağ kuramama hali, otistik-bitişik konumdaki yoksunlukların izlerini taşır. Kayıp, egonun henüz oluşmamış sınırlarını tehdit eder bu da melankolide tüm temasın kesilerek içe çekilmeye yol açar.

Ruhsal İnziva: Kayıptan Kaçış ve Duygusal Durgunluk

John Steiner’ın ruhsal inziva (psychic retreat) kavramı, melankolinin içe çekilme ve duygusal donukluk durumlarını anlamada önemli katkı sunar. Ruhsal inziva, paranoid-şizoid konumun kaotik saldırgan fantezilerinden ve depresif konumun suçluluk ve kayıp endişesinden kaçmak için oluşturulan bir savunma düzeneğidir. Duygusal olarak donuklaşılmış; düşünme, hissetme ve ilişki kurma gibi işlevler askıya alınmıştır. Steiner, bu durumu “içsel manastıra kapanma” olarak tarif eder. Zihinsel bir hücreye, hapishaneye çekilmek gibi. Melankoli kayıp nesneye yönelik suçluluk ve öfkeyle yüzleşmek yerine, tüm duygulanımı geri çekmiştir. Bu, kayıp yaşantısını yasla dönüştürme çabasının yerini duygusal çoraklık ve anlamsızlığa bırakmasıdır. Ruhsal inziva melankolide kayıptan kaçınma çabasının bir sonucu olarak ilişkisel kopukluk ve içsel durgunluk üretir.

Yetişkinlikte Kayıp ve Melankoli

Klein, hepimizin bu konumlar arasındaki salınımının yaşam boyu sürdüğünü, ancak bunları farklı şekillerde işlediğimizi belirtir. Paranoid-şizoid konumdaki yoksunluklar, yetişkinlikte nesneleri ya tamamen iyi ya da kötü görme eğilimi, ilişkilerde idealizasyon veya günah keçisi yaratma gibi eğilimlerle ortaya çıkabilir. Depresif konumdaki yoksunluklar, kayıp endişesinin baskın olduğu durumlarda, örneğin sevdiklerini kaybetme endişesiyle ilişkileri aşırı korumacı şekilde sürdürme veya çatışmalardan kaçınma şeklinde görülebilir. Otistik-bitişik konumun işlenmesindeki yetersizlikler, dış dünyayla bağ kuramama, duygusal donukluk olarak belirirken, ruhsal inziva, kayıptan kaçınma çabasının bir sonucu olarak ilişkisel kopukluk ve içsel durgunluk yaratabilmektedir. Melankoli ise bu konumların sağlıklı bir şekilde bütünleştirilemediği durumlarda, kayıp nesneye yönelik işlenememiş duyguların bireyi içsel tıkanıklığa sürüklemesiyle oluşabilmektedir.

Sonuç

Melankoli, Klein’ın paranoid-şizoid ve depresif konumları, Ogden’ın otistik-bitişik konumu ve Steiner’ın ruhsal inziva kavramı üzerinden, kayıp ve nesne ilişkilerinin karmaşık dansı olarak anlaşılabilir. Bebeklikte başlayan kayıp deneyimleri, ruhsal dünyayı şekillendirir. Melankolide kaybın yasla dönüştürülebilmesi mümkün olamadığından içe çekilme, donukluk, kendine yönelik yıkıcı tutumlarla karşı karşıya kalınır. Psikanalitik çalışma erken dönemdeki yoksunlukların keşfedilip kayıp deneyimlerinin ve suçluluk duygusunun işlenerek onarım kapasitesinin gelişmesine alan açar.

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir