TERAPİ ODASINDAN BİR SORU: NEDEN İLİŞKİMİZİ KONUŞUYORUZ?

Escher Another world
Escher Another world
M.C. Escher “Another World”

Danışan:
“Neden bizim aramızdaki ilişkiyi konuşuyoruz ki? Asıl meselelere gelelim.”

Bu cümle bazen öfke bazen de hayal kırıklığı yüklüdür. Özellikle içinde taşıdığı yaşantıların sıkışıklığıyla gelen danışan için zaman kıymetlidir ve  terapistiyle ilişkisini konuştuğu dakikaların geçip gitmesi oyalanmak gibi hissettirebilir. Ama Freud’a kulak verirsek durum pek de öyle değildir.

Freud, aktarımı ilk kez tanımladığında terapi odasında danışanın yalnızca anlatmadığını aynı zamanda yeniden yaşadığını fark etmişti. Freud aktarımı ilk keşfettiği yıllarda teknik bir zorluk olarak görmüşse de, sonraki gelişmelerle birlikte aktarım, terapinin kalbi diyerek ifade edebileceğimiz kadar merkezi bir karşılaşma alanı olarak görülmeye başlanmıştır. Danışan, farkında olmadan terapistini hayatında önemli figürler olan annesi, babası, sevgilisi belki öğretmeni gibi deneyimlemekte, duygularını terapistine yöneltmektedir. Çünkü geçmişteki ilişkisel dinamiklere ait içerik doğrudan açığa çıkamamakta ancak terapistle birlikte yeniden sahnelenerek terapi odasına girebilmektedir. Bu nedenle seans aralarında ve seans esnasında terapiste doğru beliren öfke, hayal kırıklığı, bağımlı hissetme gibi duyguları konuşmak oyalanma değil aksine duyulması ve konuşulması önemli olanlardır. Çünkü danışanın iç dünyasının tarihi tam da o anda, orada, terapistle birlikte yeniden yazılmak üzere belirmiştir.

Freud Başka Ne Demişti?

Freud’un 1895’teki “Bilimsel Bir Psikoloji Taslağı” adlı metninde şöyle bir cümle yer alır:

“Ruhbilimdeki tüm geçici düşüncelerimizin olasılıkla bir gün organik bir alt yapıya dayandırılacağını anımsamalıyız.”

Bugün bu öngörü güncel gelişmelerle doğrulanmaya devam ediyor. Epigenetik araştırmalar, travmanın ve duygusal deneyimlerin gen ifadesi üzerinde etkili olduğunu ve nöroplastisite çalışmaları yeni olumlu ilişkisel deneyimlerin sinaptik yapıları değiştirdiğini ortaya koyuyor. Bu bağlamda psikoterapötik sağaltım yalnızca sözcükler yoluyla değil, aynı zamanda nöral devreleri etkileyen ilişkisel bir alan olarak tanımlanıyor. Üstelik bazı çalışmalar belirli genetik metilasyon desenlerinin değişebildiğini gösteriyor. Bu gelişmeler terapötik ilişkinin yalnızca duygusal değil, biyolojik düzeyde de etkili olduğunu göstermektedir. Yani artık geçmişin tekrarlanmasına alan açan, anlamları keşfedip yorumlayan bu ilişkinin sinir sistemini yeniden yapılandıran bir ilişki biçimi olduğunu söylemek mümkün görünüyor.

 Terapi odasında, terapist ve danışan arasında yaşantılananları konuşmak zaman kaybı değildir. Aksine geçmişin bugünle buluştuğu, sinir sisteminin, duygulanımın ve anlamın eşzamanlı olarak değişebileceği zamandır. Terapist orada olanları konuşmaya açarak yalnızca geçmişi anlamlandırmaya değil, bizzat bugünde bir şeyi de dönüştürmeye davet etmektedir.

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir